Takvim yapraklarından 19 Nisan 2018 ve Fenerbahçe deplasmanı için gidecek 2300 kartal yürekli güzel insanlardan birisi olarak sizlere paylaşacağım güzel bir deplasman hikayesi… Çarşamba’nın gelişi Salı gününden belli olur demişler, öncelikle bir öğrenci olarak bir maça gitmenin zorluklarına değinmek istiyorum. Günümüz deplasmanların da gidebilmek için aylar öncesinden para biriktirip o maça gidebilmek için sabırsızlıkla bekliyorduk. Okul da ucuz olsun diye patates dürüm yiyip, kız arkadaşınla buluşurken bir çay içmek, iş yerinde fazla mesaiye kalmak vs sırf ne için biliyor musunuz? Arkadaşlarınızla abilerinizle hep beraber o küçücük kafes gibi adlandırılan deplasmana gidebilmek için… 1 hafta öncesine dönelim oldukça gergin geçmesi beklenen maça yoğun bir talep olması ve çArşı grubu olarak o deplasmana 2300 kişi gidecek olmamız aslında biraz biz tribüncü insanları üzüyordu çünkü talep 12.000 üzeri neredeyse ve gelecek bilet altın gibi değerli dolar gibi yükselişte… Bilet fiyatları 150 t
Bu yazımda size hem eğlenceli hem de olmaması gereken yönleriyle tatlı bir ‘’Maç’a gitme’’ hikayemden bahsedicem… Bütün üniversiteler ‘’Üni Bjk’’ topluluğu adı altında doluştuk bir otobüse Ankara’dan İstanbul’a Beşiktaş-Fenerbahçe maçını stat’ta izlemeye yola çıktık. Eğlenmesine herkes eğleniyor sorun yok. Ama o küfürler, bağırışlar çekilecek dert değil. Yanımda erkek arkadaşım var, ona sorun yok eğleniyor kendisi baya. Ama bir de benim gözümden bakmak lazım. Herkesin elinde alkol şişeleri çığıra çığıra maça gidiliyor. Gülüyoruz, eğleniyoruz tabii orası ayrı. Öyledir böyledir İstanbul’a vardık. İner inmez erkek arkadaşımı darlamaya başladım; ‘’baş başa gezelim, gel yalnız olalım’’ falan. İnsafa geldi Allah’tan kabul etti. Çünkü o kadar holigan, kavga ederek sürü halinde gezemem. Neyse benimkiyle kestaneleri löp löp yuta yuta gezdik. 15 bin adım attırdım heralde. Gezdik, kalorileri yaktık falan stat’a giricez… Herkes kapılara yığılmış, benim boy 1.60, ezilicem, bura