Ana içeriğe atla

Maça gitme

   Bu yazımda size hem eğlenceli hem de olmaması gereken yönleriyle tatlı bir ‘’Maç’a gitme’’ hikayemden bahsedicem…

   Bütün üniversiteler ‘’Üni Bjk’’ topluluğu adı altında doluştuk bir otobüse Ankara’dan İstanbul’a Beşiktaş-Fenerbahçe maçını stat’ta  izlemeye yola çıktık. Eğlenmesine herkes eğleniyor sorun yok. Ama o küfürler, bağırışlar çekilecek dert değil. Yanımda erkek arkadaşım var, ona sorun yok eğleniyor kendisi baya. Ama bir de benim gözümden bakmak lazım. Herkesin elinde alkol şişeleri çığıra çığıra maça gidiliyor. Gülüyoruz, eğleniyoruz tabii orası ayrı.

   Öyledir böyledir İstanbul’a vardık. İner inmez erkek arkadaşımı darlamaya başladım;  ‘’baş başa gezelim, gel yalnız olalım’’ falan. İnsafa geldi Allah’tan kabul etti. Çünkü o kadar holigan, kavga ederek sürü halinde gezemem. Neyse benimkiyle kestaneleri löp löp yuta yuta gezdik. 15 bin adım attırdım heralde.

   Gezdik, kalorileri yaktık falan stat’a giricez… Herkes kapılara yığılmış, benim boy 1.60, ezilicem, burada can vericem diye düşünüyorum. Ne keyif  kaldı ne başka bir şey. İnsanlar birbirinin üstüne çıkmış;  medenice (!)  hadi polis amcalar alın bizi içeriye der gibi birbirini eziyor. Ya dedim; ben şurdan içeriye sağ salim gireyim şu maçı izleyip sağ salim çıkayım başka bir şey istemiyorum. ‘’Sabahın 7’sinde yola çıkmışım bir maç izleyip eve dönücem abiler nolur ezmeyin beni’’ bakışları ata ata bekliyorum içeriye girmeyi. Hayır koskoca Futbol Kulübüsün, ya da koskaca TFF’sin hiç mi düşünmüyorsunuz? Bu statların tribünleri unisex değil mi kardeşim?  ‘’Buraya kadınlar geliyor, biz bu  maça girişleri yığılma olmaması adına düzenleyelim’’ demek hiç kimsenin aklına gelmemiş. 41.903 kişi kapasiteli stat’ta toplasan 4 bin kadın vardır. Neden? Gelir mi bu kadınlar? Bu kadar eziyet, bu kadar küfür, bu kadar kavga… Bir futbol maçından bile izole edilmiş kadınlar. Bir kadın Futbol seviyor, izlemek istiyor ama buna imkanlar bu şekilde sağlanıyor. Sonra birileri çıkıyor ‘’Kadınlar da statlara gelsin. Tribünlerde kadınları da görmek istiyoruz.’’ Tamam gelsin de böyle mi gelsin? O kadar küfürün, kavganın içine mi düşsün o kadınlar? Nerden bakarsan bak tutarsızlık…

   Öyle böyle sağ salim girebildim içeriye. Heycanlıyım. Yenicez gibi yani 3-0 skor var. ‘’Allah’tan yeniyoruz o kadar çileyi boşa çekmedik kızım’’ dedim, teselli ediyorum kendimi. 3-0 skor oldu 3-1… 3-2 oldu sonra çat bir gol daha 3-3. O an sol yanımdan kurşunu yedim sanki. Sen o kadar eziyeti çek 3-0’dan 3-3 olsun maç bitsin. Onun üzüntüsü gerginliği derken çıktık stat’tan. Hayır o değil de girişimiz ayrı çıkışımız ayrı sorunlu. Yine o karmaşanın içinden ezilme tehlikeleri atlatarak çıktım. Sinirim artık tavan olmuş, üşümüşüm, üstüm başım toz içinde, açlık karabasan gibi mideme çökmüş vaziyette… Abiler o sırada öyle tatlı tatlı ‘’kokoreç yiyelim’’ diyince bütün sinirim kaçtı bi anda. Oturduk aç karnımızı doyurcaz diye mutluyum derken, buz gibi havada buz gibi ayranı üstüme döktüm. Ama içimden artık ‘’Ya nolur ben artık evime gidiyim bi daha 10 gün kapı dışarı çıkmıcam, söz’’ diyorum.

   Neyse artık Ankara’ya dönücez yine bi’ ton kişi doluştuk otobüse, 4 kişi ayakta seyir halinde. Polis çevirse dünyanın cezasını yicez. Gerginlik hat safhada… O kadar üşüdüm ki erkek arkadaşım üstündeki t-shirte kadar verdi, giydim ama yok iflah olmaz bir üşüme… Otobüsün klimalar çalışmıyor. Şoför diyor ‘’Abicim çalışmıyor, bu sıcak üflemiyor’’ Benimki diyor ‘’Abi ben yaparım sen durdur otobüsü.’’ Koskacaman otobüs sağa çekti, benimki aşağı indi sıcak havayı açacak, beni ısıtacak. Ben diyorum; ‘’işte evleneceğim adam…’’ falan havaları. İnat etmiş bi kere bozuk olan klimayı beni ısıtma uğruna tamir etti çocuk.

   Öyle böyle derken otobüste cam kenarına oturan bir grup insan fazla sıcaktan deri erimesine maruz kaldı. Öyle bir sıcak vardı ki nefes alınmıyor o derece.

  En son arka taraftan şöyle bir ses duydum: ‘’Abi ben otobüse binmeden önce 1.90’dım şu an ölçülsem 1.50 çıkarım. Sıcaktan boyum çekti.’’

 Yemin ederim o günden sonra bir daha maça gitmedim. İnsan keyifli olması için maça gider, bi’ ton cefa çektim.

 Diyeceğim o ki; Maça bir grup toplulukla giderken 2 defa düşünün. Ne 2’si 2000 defa düşünün

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tadında mı kalsaydı?

Ocean's Eleven, Ocean's Twelve, Ocean's Thirteen George Clooney ve Brad Pitt'in başrollerini paylaştığı bu çoğu kişilerce efsane sayılan üçlemeyi izledim geçen günlerde. Netflix sağolsun geçmişte ''bir ara izlerim ya'' diye düşünüp ertelediğim tüm filmleri toplayıp bir araya getirmiş, bana da denk gelmişken izleyeyim bari dedirtmişti. Üç filmi de birer gün ara ile izledim ve beğenmedim açıkçası. Ama bunda bu filmi bugün yani 2020'de izlememin bir etkisi var mı emin değilim. Çünkü üç filme de baktığınız zaman koca bir klişe izliyorsunuz. 2001-2007 arasında çekilen bu üçlemeye benzer o kadar soygun filmi var ki artık bu filmleri izlerken hangi sahnede ne olacağını ya da karakterin durumdan nasıl sıyrılacağını anlıyorsunuz. Filmimize gelince, filmin size yaptığı plot twisti daha başlamadan galiba bu iş buraya gidiyor diye düşünerek bırakın etkisini hissetmeyi filmden koparacak kadar etkiliyor sizi. Filmlerin seviyesi de ilk filmden son filme doğru deva

Tarifsiz duygular

Babamla Ankara’dan İstanbul’a 4 saat süren tren yolculuğunun ardından Pendik istasyonunda indik. Dolmuşla Kadıköy’e geçtik, saat henüz çok erkendi ama Kadıköy sokakları cıvıl cıvıldı. Manchester United'ı konuk edecekti bugün Fenerbahçe bu yüzden tüm kafeler barlar restoranlar sarı lacivertti. kaldırımlar son ses marş söyleyen formalı gençler ile yollar ise kornaya basan şoförler ile doluydu. Kadıköy de tam bir bayram havası vardı, besteleri kaydedip arkadaşlarıma yollayıp onları sinir ediyordum. Nazlı'nın Yeri'nde bir şeyler içerek maç saatinin gelmesini bekledik. Babam tribünden tanıştığı arkadaşlarıyla orada sohbet ederken ben bestelere eşlik edip telefonla video kaydediyordum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bir anda kadrolar girildi haberini aldık. Bu maçın başlamasına 1 saat kaldı demek ayni zamanda bir an önce kalkıp stada doğru yol almamız gerektiğinin habercisidir. Son yarım saat kala stada girdik tribünler yavaş yavaş doluyordu. Maçın benim için ayrı bir önemi va

Geçmişteki Günlerden Bir Teselli

1-0 önde başlanan geceyi biber gazı ile bitirmek… 2010 yazı, kritik oyuncular maddi kazanç uğruna elden çıkarılırken yerleri doldurulamamış, kötü kadro yapılanması ile başlanmış sezona üstüne bir de adı sanı duyulmamış takıma elenip anamızın ligine dönmüştük. Daha kötü ne olabilir ki diye düşünürken bunun olabileceği ihtimalini bile düşünmüyorduk. Süper Lig’de sezon başlamış, o dönemlerde 15 yaşında taze bir liseli ergen olan ben ise her hafta bir umut ha düzeldi, ha düzelecek takım diye beklentiler içerisinde maçları izliyorum. Aslında izlemek denmez buna eziyet bir nevi çünkü. Daha ligin ilk devresi bitmeden şampiyonluğa mental olarak havlu atmışız üstüne bir de teselli ikramiyemiz olan Türkiye Kupası'na da veda ederek boşluğa düşmüş, daha kötü ne olabilir ki düşüncesindeyken gelecekten habersizdik. Neden büyük bir felaket olmuşcasına konuşuyorum çünkü bir taraftar için tuttuğunuz takımın ezeli rakibini yenememesi geceleri uyku kaçıracak seviyede kötü bir durumdur. Bu durumu üze